Sayfalar

Translate

14 Haziran 2013 Cuma

Yokluk...



Şimdi yokluğun bir sır
Varlığın gibi...
Oysa sadece bir anlığına, 
Çekmiştim gözlerimi üzerinden.
Şimdi hangi yollarda;
Hangi karanlıklarda yürürsün?
Bensiz!
Hangi maviliklere daldın?
Renksiz!
Boşlukta savrulup durur ruhum,
Sensiz!
Ya geç gecemin içinden,
Ya da öldür maviyi en derinden...


Önce - Sonra...


Şimdi boşluğun ortasındaki terk edilmiş odamdayım,
Işıklar kapalı...
Penceredeki yırtık pırtık, üstüne sigara kokusu sinmiş perdenin arasından
Işık sızıyor...
Belli belirsiz aydınlatırken etrafı duvarlardan oluk oluk
Kan akıyor...
Kollarımdaki çaresizlikle sarılıyorum kendime
Gözlerim kapalı...
Dinliyorum senden gelecek küçük bir melodiyi
Sessizlik acı...
Titriyorum kaynağı belirsiz rüzgarla
Ölüm soğuk...
Uzatıyorum kollarımı hiçliğe
Ellerim kan...
Ağlıyorum için için kayıp hıçkırıklarımla
Kalbimde sancı...
Son bir nefes eksik kalmış sigaramda
Sensizlik Azrail...

Önce Işıklar kapalı... 
Sonra Işık sızıyor... Kan akıyor... 
Önce Gözlerim kapalı... 
Sonra Sessizlik acı... Ölüm soğuk... 
Önce Ellerim kan... Kalbimde sancı... 
Sonra Sensizlik Azrail...



Ben...



Nefesim düşüyordu simsiyah gecenin üstüne,
Ve sen göz kapaklarımın ağırlığı altında eziliyordun...
Mavi ay sabahın göz kamaştırıcı halini delip geçiyordu,
Ve lanet hiç olmadığı kadar hızlı yağıyordu üzerine...
Sussan kelimeler lekeleyecekti günahkar bedenimi,
Harf harf akarken aşk istemesen de süsleyecek mabedini...
Şimdi kızıl göğün karanlığında kaybolacak gözlerin,
Ve sen hiçliğimin içindeki "ben" olacaksın...


Damlayan...

Mavi miydi gökyüzü?   
Yoksa sen miydin yansıyan?  
Saçlarım mı dalgalanıyor?  
Yoksa sen misin okşayan?  

Uykusuz geçiyordu her gece  
Gözlerin karanlık dehlizlerde   
Mavi miydi güneş?  
Yoksa sen miydin parlayan?  

Bilmiyorum,  
Kan mıydı yoksa katran mı ellerinden damlayan!  
Bilmiyorum,  
Hangi gece, hangi sabahtı beni sana kavuşturan?  
Şimdi sadece,  
Geceydi dudaklarımdan akan,  
Mavi duvarlarımdaki siluetinden,  
Kandı damlayan!  

Koparttım yüreğimi,  
Çıkarttım gözlerimi,  
Yine de sensin:  
Masmavi damlayan...  



Söyle sevgili...

Söyle sevgili,
İnsanlar neden melekleri kanatlı;
Denizi, gölü mavi sanırlar?
Söyle sevgili,
Ardındaki sonsuz karanlığa rağmen gökyüzü neden mavi?
Neden çocuklarının masumluğunu görmez anne ve babalar?
Peki ya;
İnsanlar neden öldürür birbirini?

Söyle sevgili,
Sırtındaki bu kanatlar neyin nesi?
Gözlerin neden böyle kahverengi?
Düşüncelerindeki hiçliğe rağmen neden mavisin mavi?
Ne zaman unuttun içindeki çocuğun masum düşlerini?
Söyle sevgili,
Neden aşıklar öldürür birbirini?




12 Haziran 2013 Çarşamba

Sanma...

Sanki saklı gözlerinde inciden bir damla;
Sanma ki akıp gider amansız bir rüzgarla.
Sanki susmuş dilin, kalbine hain zanla;
Sanma ki hakkını savunur sözle, kanla.

Sen ki sevmeyi düşman bilip öldürdün sanatla;
Sanma ki unutulur bir parça kalem, kağıtla.
Ne zaman ki düşüncelerini savundun hain bir yalanla;
Sanma ki sarılmayacak boynun nankör bir yılanla!

Anma ki adını o zaman nasıl acı verdiğini anla,
Sanma ki o gün ayırmazlar, bedeni ruhtan zorla.
Sus ki dökülmesin sözcüklerin dudaklarından hunharca;
Anla ki başka bir dünyadasın inansan da, inanmasan da!


7 Haziran 2013 Cuma

Sevmek...

Sevmek;
Kalbini göğüsünden söküp,
Bıçağı canın yana yana saplamaktı...
Sevmek buydu işte O'nun bir anlık şefkatine,
Gözlerini ellerinle söküp çıkarmak gibiydi...
Sevmek!
Her zaman nefes kesiciydi,
Bazen sevgisi yaşamdı yüreğime,
Bazen ise düşünceleri ölümdü ruhuma...
Sevmek!
Hep farklıydı O'nun deyişiyle...
Haklıydı...
O, benim ona olan sevgim kadar cesur!
Ben ise kendi nefretim kadar izbeydim...
Sevmek!
Hiç olmadığı kadar gülmek ve
Hiç olmadığı kadar ağlamaktı...
Aşk!
İşte en güzeli de buydu,
Her şeye rağmen Aşk'ı sevmek...
Şimdi;
Islak gözlerim ve kırılmış düşüncelerimin içinde,
Sen Aşk'sın!
Ve ben sana ölüyorken;
Binlerce kez parçalanıyorum...
En güzeli ne biliyor musun Sevgilim?
Binlerce parçamın her biri seni yansıtıyor düşlerime...
Senden o kadar çok var ki hepsini görsem de,
dokunsam da,
Doyamıyorum...
Sonra aniden fark ediyor insan,
Kendine bir bakıyor şöyle,
Neredeyim ben?
Küçük bir kutunun içine hapsedilmiş,
Feryat figan cıyaklayan bir kedi gibi,
Terk edilmiş hissediyorum...
 

24 Mayıs 2013 Cuma

Hapis...




Demir parmaklıların ardında ,
Hapishanenin en ücra köşesindeydi bedenim.
Kendi sefil halime acırken,
"İçim acıyor" dedi çok tanıdık bir ses...
İster istemez hafifçe güldüm,
Derin bir nefes aldım,
Dinlediğini biliyordum,
"Sadece senin mi " dedim?
Hafifçe gülümsediğini anımsıyorum,
"Sadece ikimizin" dedi...
Ciddileşmişti suratım,
Hissettiğini biliyordum...
"Ölüyorum" dedim.
"Sadece sen mi" dedi?
İkimizde gülümsedik,
"Sadece biz" dedik...
Derin bir demir kokusu kapladı,
Kimsesiz hüclerelerimizi...
Akıyordu acımasızca kan!
Gözyaşlarımızla süslenerek...
Kah kırmızı, kah şeffaftı yerlere dökülenler.
İrkilmemize sebep olan,
Derinden gelen acımasızlığın sesiydi!
"Sadece siz mi" dedi?
Ve kahkalarla güldü...
Biz, birbirimizden ayrı;
Yapayalnız hücrelerimizde,
Titredik, titredik, titredik...

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Oyuncak mı sandın?



Öyle bir söz ki,
Çağlasın feryatların,
Dökülsün gözyaşların,
Sanma ki unutulacak yaptıkların!
Aksa da gözyaşların,
Dinmeyecek çığlıkların...


Öyle bir söz ki,
Yıkılsın toprakların,
Savrulsun sözcüklerin,
Sanma ki affolacak yaptıkların!
Aksa da gözyaşların,
Çınlasın haykırışların...

Öyle bir söz ki,
Yansın yaşadıkların,
Sen cehennemi
Oyuncak mı sandın?

18 Mayıs 2013 Cumartesi

Bana yalan söylediler...





Uyuyordun...
Gecenin karanlığına aldanmıştı gözlerin.
Parmak uçlarımda daldım odana,
Elimdeki mumu yerleştirdim çalışma masana,
Ve ateşe verdim fitili...
Loş bir ışıkta dans ederken karanlık,
Usulca serdim elimdeki kağıtları yere,
Ve iki kalem ile sigarayı koydum yanlarına,
Şimdi fark ettim sigaramız bile aynıydı...
Gülümsedim...

Uyuyordun...
Saatin durduğu düş diyarında,
Kıpırdanıyordu göz kapakların...
Bilgisayar masanın yanındaki duvarda duran,
Araba çalışmalı tablonun dibine serildim...
Mum ışığının aydınlattığı uykunu izliyordum
Ne görüyordun sevgilim?

Uyuyordum...
Uyuduğunu sanıyordu benliğim,
Gecenin zamansız diyarında
Mum ışığı saldırmış kendi odama açtım gözlerimi
Sen gelmiştin...
Kaç zamandır oradaydın diye geçirdim içimden...
Hemen kalkıp sana koşmak istedim,
Bilgisayar masamın sağ tarafındaki,
Duvarın dibinde oturmuş dikkatlice bana bakıyordun

Oturuyordun...
Sisli gözlerindeki o hafif çiğ damlasını gördüm
Gözlerin sabit yatağıma bakıyordu
Usulca sigaraya uzandın ve 
Yüzün ateşin kızıllığında aydınlandı
"Sen mi geldin sevgilim?" diye sordun bana
"Evet sevgilim" dedim ve yanaştım yanına

Gelmiştin...
Onca gün, gecenin karanlığına mahkum,
Senin sıcaklığına hasret,
Dokunmana muhtaç,
Yaşıyordum bu köşede...
Gözlerimin içinden yüreğime akıyordu
Yüreğin...

Gelmiştin...
"Bak" dedim kolumdaki saati göstererek
"Zamanın bildiğimiz dünyada tükendiği
Düşler diyarında sonunda buluştuk..."
Anlamadığını anlamıştım
Saatin saniye ibresi donup kalmıştı,
Olduğu yerde...
Ne ileri gidiyordu, ne de geri...

Gelmiştin...
Sigaranın fırtlarını paylaşmaya başlamışken,
Köşede kenarda sakladığım bira şişesini çıkarttım,
Bir yudum almıştım oysa ki...
Hemen çattın kaşlarını,
"İçme şu mereti!" diye çıkıştın bana
Sigaranın izmaritini şişenin içine atmanla
Asıldı suratım...
"Ya ne yapayım?" diye didişmeye kalkıştım
Ciddi ve aksi bakışlarında muziplik vardı
"Aşk iç sevgilim" dedin
Haklıydın..

İçiyordum....
Kana kana,
Doyamıyordum,
Kulaklarımızın ardında bir melodi,
Önce duraksadık,
Sonra süzüldü yaşlarımız...
Aniden doğdu güneş...
Ve biz eridik,
Yere serilmiş kağıtlarımızın üstünde...

Şarkı devam ediyordu,
"Bana yalan söylediler" diyordu
Gerisi sevgilim
Eridik...